Tazminat hukuku, bireylerin veya kurumların haksız fiil teşkil eden davranışları ya da taraflar arasında kurulan sözleşmelere aykırı hareket etmeleri sonucunda meydana gelen zararların karşılanmasını amaçlayan bir hukuk dalıdır. Bu alan, kişilerin gerek kasıtlı gerekse ihmal veya dikkatsizlik sonucu başka bir kişiye verdikleri zararın giderilmesine yönelik düzenlemeleri içerir. Aynı zamanda, bir tarafın üzerine düşen borcu ya da yükümlülüğü yerine getirmemesi durumunda mağdur olan tarafın zararının karşılanması için de hukuki yollar sunar.
Zarar gören kişi, uğradığı maddi kayıpların yanı sıra, manevi anlamda yaşadığı elem, acı, üzüntü gibi duygusal etkilerin de telafisi amacıyla dava açabilir. Mahkemeye başvurarak, uğradığı bu zararların tespit edilmesini ve uygun bir bedelle giderilmesini talep etme hakkına sahiptir. Bu süreçte, tazminat yalnızca bir telafi aracı değil, aynı zamanda kişilerin haklarının korunması ve ihlallerin caydırılması açısından da önemli bir işlev görür.
Bu hukuk dalı, temel olarak Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan düzenlemeler çerçevesinde uygulanır. Kanun, hem maddi zararlara hem de kişilik haklarının ihlali gibi durumlara yönelik manevi zararların tazmin edilmesine dair hükümler içerir. Böylece, bireylerin hukuk önünde adil bir şekilde korunması ve toplumsal düzenin sağlanması hedeflenir.
Zararın karşılanması, yalnızca malvarlığı kayıplarıyla sınırlı değildir. Bireylerin yaşadığı duygusal sıkıntılar, toplum içindeki itibarı veya ruhsal bütünlüğü de göz önünde bulundurularak değerlendirilir. Bu tür durumlarda, kişinin yaşadığı elem ve üzüntünün hafifletilmesi amacıyla mahkemeye başvurulabilir.
Bir olayın sonucunda sorumluluğun belirlenebilmesi için kusur unsuru oldukça önemlidir. İster bir davranışın dikkatsizlik sonucu gerçekleşmiş olması, isterse açık bir şekilde kasıt taşıması, zararın tespiti ve karşılanması açısından belirleyici rol oynar. Bu bağlamda, olayın tüm koşulları ayrıntılı olarak incelenir.
Zararın meydana gelmesinde yalnızca kişisel davranışlar değil, bazen kurumların veya işverenlerin ihmalleri de etkili olabilir. Özellikle iş yerlerinde alınması gereken güvenlik önlemlerinin eksikliği, çalışanların zarar görmesine yol açtığında, ilgili taraflar sorumlu tutulur.
Sözleşmelerde yer alan yükümlülüklere aykırı davranışlar, taraflar arasında güvenin sarsılmasına neden olabilir. Bu durum, yalnızca mevcut zararın karşılanmasıyla kalmayıp, tarafların gelecekteki iş ilişkilerini de etkileyebilir. Bu nedenle sözleşme şartlarına sadık kalmak, tarafların yükümlülüğüdür.
Yargı sürecinde, zarar gören kişinin uğradığı kaybı ispat etmesi gerekir. Belge, tanık ya da uzman raporları gibi delillerle desteklenen başvurular, mahkeme tarafından daha sağlam temellere dayandırılır. Bu nedenle, zarar iddiasında bulunan tarafın güçlü bir hazırlık yapması önem taşır.
İstanbul’da bulunan hukuk büromuz, bireysel ve kurumsal müvekkillerine güvenilir, anlaşılır ve etkili hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktadır.
Av. Bülent Kelebek | Kelebek Hukuk Ve Danışmanlık © 2025 Tüm Hakları Saklıdır.